Kudüs Bizim İçin Neden Önemli?

Kudüs Bizim İçin Neden Önemli?

Kudüs ve çevresi Kur’an-ı Kerim’de “mukaddes arz” diye ifade edilmektedir.

Ayasofya, Ne Kadar Sabırlısın?

Ayasofya, Ne Kadar Sabırlısın?

Artık Ayasofya’nın açılması, bu oruç günlerinde ışığa susamış şerefelerinin hakikatin

İHH’dan Dijital Hafıza-Filistin mücadelesi

İHH’dan Dijital Hafıza-Filistin mücadelesi

İHH‘den yapılan açıklamaya göre, toplumsal hafızaya katkı sunmak amacıyla hayata

MALCOLM X

MALCOLM X

(1925-1965) 19 Mayıs 1925’te Omaha’da (Nebraska) doğdu. Asıl adı Malcolm

HASAN el-BENNÂ

HASAN el-BENNÂ

حسن البنّا Hasen Ahmed Abdurrahmân el-Bennâ (1906-1949) 14 Ekim 1906 tarihinde

Kudüs Bizim İçin Neden Önemli?
02Oca

Kudüs Bizim İçin Neden Önemli?

Kudüs ve çevresi Kur’an-ı Kerim’de “mukaddes arz” diye ifade edilmektedir. Kudüs ve çevresini düşündüğümüzde en önemli yerin Mescidi Aksa olduğunu görmekteyiz. Mescidi Aksa, İsra Suresi 1. ayette Rabbimiz tarafından “çevresini bereketli kıldığımız” diye tanıtılmaktadır. Mescidi Aksa, ismi itibariyle tesmiye-i rabbanidir. Mescidi Aksa ismini Rabbimiz takdir etmiştir. Ancak Mescidi Aksa’nın ismen geçtiği tek ayette çevresinin bereketli kılınmış olduğunun vurgulanması üzerinde

Ayasofya, Ne Kadar Sabırlısın?
04Oca

Ayasofya, Ne Kadar Sabırlısın?

Artık Ayasofya’nın açılması, bu oruç günlerinde ışığa susamış şerefelerinin hakikatin aydınlığına ve sesine kavuşturulması, umudun uzayan gün ışığı altın mahyalarla donatılması bir zaruret haline gelmiştir. İlerisine geçilmez ve geri dönülmez bir zaruret haline.İstanbul’un fetih sembolü olarak mihrabı Mekke kıblesine doğrultulmuş ve beş yüz yıl minarelerinden Allah ismi yükseltilmiş bu camimizin, kırk yıla yakındır gömüldüğü karanlıktan […]

İHH’dan Dijital Hafıza-Filistin mücadelesi
04Oca

İHH’dan Dijital Hafıza-Filistin mücadelesi

İHH‘den yapılan açıklamaya göre, toplumsal hafızaya katkı sunmak amacıyla hayata geçirilen merkez, Filistin meselesini teknolojinin ve dijitalliğin sağladığı imkanlarla kayıt altına alıyor. Merkez, farklı ve özgün içerikleriyle her kesimden insana hitap edip Filistin’de yaşananları aktarmayı ve bunları ortak bir hafızada depolamayı planlıyor. Merkez, internet sitesi, yayınevi, raporlar, dijital müze, mobil uygulamalar, oyunlar, çizgi filmler ve […]

İTİSAM FIKHINA GİRİŞ
27Şub

İTİSAM FIKHINA GİRİŞ

Beni Âdemin iki dünya saadetini temin etme hedefindeki İslam düşüncesi tabiatıyla bireysel ve toplumsal ilişkilere dair kapsamlı hükümler getirmiştir. İslam düşüncesinin temel hususiyetlerinden birisi de vakıayı göz önüne alan gerçekçiliğidir. İnsanın nevi şahsına münhasır bir varlık olması, her bir insanın bir âlem olması ile sosyal bir yapıda halk edilmesi ben-biz dengesine dair ferdi ve ictimai […]

SOSYOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ VE MEDRESELER
27Şub

SOSYOLOJİNİN DÖNÜŞÜMÜ VE MEDRESELER

Belirli bir zaman, mekân ve vakıa tahlilinde olduğu gibi belirli bir toplumsal-politik vakıa da bir temel parametre üzerinden okunabilmektedir. Burada parametrenin kişi, toplum, ekol veya kurum olması çok da önemli değildir. Önem arz eden parametrenin vakıaya ne ölçüde tetabukudur kuşkusuz. Sağlıklı okumanın şartı hadiseye farklı zaviyelerden bakılabilmesidir. Bir başka deyişle tek boyutlu yaklaşım sınırlandırıcı bir […]

Edit Content
SAADET ASRI/EGİTİMİN BAŞLANGICI “Hazırlık”

SAADET ASRI/EGİTİMİN BAŞLANGICI “Hazırlık”

Saadet asrına doğru eğitimin başlangıç noktasında eğitilen ve hem de eğiten olarak Resulüllah (sav)’i görüyoruz. Biz de tam bu noktada durup, Allah’ın bu “son seçilmiş insan”ı Hz. Muham- med’i (sav)

Edit Content
Click on the Edit Content button to edit/add the content.
Edit Content
Click on the Edit Content button to edit/add the content.

Dark post style with image

Showcase your blog in a standard format on the dark background with carousal option

SAADET ASRI/EGİTİMİN BAŞLANGICI “Hazırlık”

TEK BAŞINA DEĞİLSİN, RİKKATLİ OL!

Sohbet Adabı—5 (Sorunlarımız)

Dark post style with image

Showcase your blog in a standard format on the dark background with carousal option

Eğitim
Necmeddin Irmak
Nis 01, 2024
Comments (0)

SAADET ASRI/EGİTİMİN BAŞLANGICI “Hazırlık”

Saadet asrına doğru eğitimin başlangıç noktasında eğitilen ve hem de eğiten olarak Resulüllah (sav)'i görüyoruz.

Biz de tam bu noktada durup, Allah’ın bu "son seçilmiş insan"ı Hz. Muham- med'i (sav) nasıl bir süreçten geçirdiğini, onu nasıl o kutlu vazifeye hazırladığını, nasıl te’dip ve terbiye ettiğini görüp izliyoruz.

Allah(cc), her bir toplumdan kendi gerçekliklerine uygun olarak kendi içlerin­den "binlerini" seçerken hangi hikmeti gözettiğini ve hangi kıstasları uyguladığını bilmiyoruz. Zira bu durum tamamıyla Allah’ın (cc)kendi bilgisi dahilinde olmak­tadır.

Peygamber seçmedeki bu hikmetin bilinmezliği Hz. Muhammed (sav) için de söz konusu ve biz "Niçin Hz. Muhammed ?" sorusunun "niçin"ine yine bu hikme­te binaen cevap veremiyoruz. Biz ancak "seçilen zat"ın bizimle alakalı yönüyle se­çiliş hikmetini görebilmekteyiz:

"Biz seni sadece ve sadece alemlere rahmet olarak gönderdik." (21-Enbi­ya. 107)

Heva ve heveslerine tabi olup şeytanın yoluna düşen ve kendilerini bekleyen cehenneme doğru yuvarlanan insanlık için bir rahmet.

Cabir'den (ra) nakille Resulüllah (sav) buyurdu ki: "Benim ve sizin benzeriniz, ateş yakan ve ateşine peıvane ve çekirgeler düşmeye başlayınca onlara engel ol­maya çalışan kimse gibidir. Ben sizi ateşe düşmekten korumak için eteklerinizden tutuyorum. Halbuki siz, benim elimden kurtulmaya çalışıyorsunuz." (I)

"Doğrusu, Allah’ı ve ahiret gününü kaygı edinen ve Allah’ı sürekli hatırda tu­tan kimseler için, Allah’ın resulünde güzel bir örneklik vardır." (33-Ahzab, 21)

Dünya ve ahiret cehenneminden kurtulup cennet iklimlerinde rahmet içeri­sinde yaşamak için güzel bir örnek "üsve-i hasene".

"İşti böylece sizin dengeli bir ümmet olmanızı istedik ki, insanlığa şahit-tanık ve örnek-olasınız ve Resul de size şahit-tanık ve örnek-olsun." (2-Bakara, 143)

Resulüllah'n (sav) örnekliği, alemlere rahmet olmasıyla doğrudan ilintilidir. O (sav), üzerinde bulunduğu "büyük ahlak"ıyla "örnek" alındığında, örnek alanlar için hiç şüphesiz büyük bir "rahmet" vesilesi olacaktır.

Burada, bizim dikkatimizi çeken ve üzerinde durduğumuz noktaya işaret eden Rabbimizin sözünü görüyoruz:

"Muhakkak ki sen büyük bir ahlak-üstün bir hayat tarzına-sahipsin." (68-Ka- lem,4)

Ayette geçen 'huluk' kelimesi özel anlamda huy, karakter, seciye anlamlarına gelirken, biz Hz. Aişe (ra)validemize sorulan "Onun ahlakı nasıldı ?"sorusuna ver­diği "Onun ahlakı Kur'an'dı."(2)cevabından bu kelimenin hayat tarzı, yaşam biçimi anlamına da geldiğini görüyoruz.

Ayrıca, "doğuştan getirilen mizaç ve tabiat" anlamına gelen "huluk" kelimesi "yaratma" anlamına gelen "halk" kelimesiyle de aynı kökten gelmektedir. Bu bize Rcsulüllah'ın (sav) üzerinde bulunduğu "büyük ahlak"ın yaratılış itibariyle de ona verildiğini göstermektedir.

Diğer bir deyişle "son seçilmiş insan" Hz. Muhammed (sav) "yaratılış" itibariy­le kendisine verilen "muhteşem ahlak" ile ileride üstleneceği göreve, ihya görevi­ne hazırlanmıştır. Zira "seçilmiştik" ihtiyari, iradi ve iktisabi değilse "hazırlamayı, se­çenin hazırlamasını" gerekli kılar. Hele de söz konusu görev "risalet" gibi bir görev olunca bu "seçilmişlik" "korunmayı yani seçenin korumasını" da tabu kılar. "Korun­mayı" yani risalete töhmet getirecek her şeyden, "örnekliğe" engel olacak, halel getirecek her şeyden korunmayı gerekli ve vazgeçilmez kılar.

Bundan sonra üzerinde duracağımız, eğitimin başlangıcı olarak dikkatimizi çe­ken husus "hazırlama" konusudur.

Hazırlama;

Yani ortamı hazırlama...

Yani çevreyi hazırlama...

Yani kişiyi hazırlama...

Dipnotlar:

1- Müslim, Fezail, 19: Buhari, Rikkat, 26

2-  Said bin Hişam'dan, Müslim

Haşan Basri'den, Ahmed bin Hanbel, Ebu Davud, Nesai

Ayrıca Taberi de Abdullah bin Abbas'tan (ra) nakledilen ve ibn-i Abbas’ın(ra) "huluk" ile ilgili görüşü de dikkat çekmektedir. Ona göre "huluk" terimi "din"ile eş anlamlıdır. Dikkat etmemiz gereken, "din" kavramının başta gelen anlamlarından birisi davranış veya hareket, şekli yaşam tarzı olduğudur.    

Devamını Oku >>
Âdab
Necmeddin Irmak
Mar 26, 2024
Comments (0)

Sohbet Adabı—5 (Sorunlarımız)

DOLU KABI DOLDURMAYA ÇALIŞMAK

Bilmediğini bilmeyenler insanların ahmaklıkta ileri gidenleridir. Zira cehaletinin farkında olmayanlara bir şey öğretmeye çalışmak deveyi iğne deliğinden geçirmekten daha zordur. Sohbet ehli olan her kişi, zihin babında - bilgi dağarcığında illa ki boşluk bulunduğunu bilmeli. Yine bilmeli ki '' her ilim sahibinin üstünde bir ilim sahibi vardır.'' Hele de ilim ile usulünce iştigal etmemiş, sahip olduğu bir kaç bilgiyi de (bu ifade küçümsemek kastıyla söylenilmemiştir) kulaktan duyma ile elde etmişse, bir başka deyişle mürekkep yalayıp dirsek çürütmemişse kendi haddini bilmek ve ona göre hareket etmek kişiye vacip olur.

Ne var ki günümüz Müslümanının en vakıf (!) olduğu konu ahiret kurtuluşunun reçetesi olan dini meselelerdir. Hemen herkes İslam’a dair her hususta ahkâm kesmekte ve söz söylemektedir. Bu durum onların öğrenmeye ve sohbet dinlemeye dair muhtaçlıklarını perdelemektedir. Kendilerini ağzına kadar dolu kalpler olarak görenler muhtaçlıklarının farkına varamazlar. Fakir olduğunu bilmeyenden daha fakir kim vardır? Fakir olduğunu bilmeyenin fakirliğini kim giderebilir ki ?

Sohbet ehline, iştirak ettiği sohbetlerin fayda vermemesinin en önemli sebebi,kendini bilgiye vakıf sunması,kabının dolu olduğunu vehmetmesidir.Bunun içindir ki akleden kalbi (!) kulaklarına kadar doludur.Söylenilen söz yapılan nasihat,dinlenilen sohbet,kulağından içeriye girmez.Böylece sohbetin faydasını da görmez,hatta onu küçümser ve gereksiz addeder.

Sohbet ehli bilmeli ki dolu kabı doldurmaya çalışmak beyhude uğraştır. Önce kişi kabının boş olduğunun farkına varmalı. Kendini dolu kap sanmak hamakati (ahmaklığı) arttırır.

SÖZÜ KAVRAMAKTA YAŞANILAN     SORUNLAR

Sohbet ortamının en önemli hususu söylenilen sözü tam ve doğru anlamaktır. Malumdur ki bu husus herkeste aynı seviyede gerçekleşmez. Zira pek çok sebep devreye girer ve sözün tam ve doğru anlaşılmasına engel olur. Özellikle akletme yeteneğindeki farklılıklar ve hıfz sorunları ,bu konuda yaşanılan problemlerin temel sebepleridir.

Sohbet ortamında söylenilen sözün hele de 'din ' hakkında söylenilen sözün anlam ve maksadının tam ve doğru kavranamaması, sohbeti dinleyeni yanlış ve belki sapkın bir noktaya taşıdığı gibi, sohbeti yapan hakkında da su-i zanlara ve yanlış ön kabullere sebep olmaktadır.

Eksik ve yanlış kavrama, sohbet ehli arasında gereksiz tartışa, sürtüşme ve ayrışmalara kapı aralamakta ve kardeşlik hukukunu da zedelemektedir.

Bunun neticesinde sohbet ortamları terk edilmekte veya 'hoca israfı ' dediğimiz başka bir hataya düşülmektedir.

Sohbete iştirak eden bilmeli ki herkesin, sözü kavrama ve anlamada bir seviyesi olduğu gibi kendisinin de bir seviyesi vardır. Bilinen ve kabul gören hakikatlere muvafık bir ifadeyle karşılaştığında bunun kendi seviyesinden kaynaklanan bir sorun olabileceğini düşünmelidir. Bu durumda ya sohbete iştirak eden ve kavrayış düzeyi kendinden daha iyi olanlara danışmalı veya doğrudan hocaya konuyu açıp izahını talep etmelidir. Gereksiz dedikoduların oluşturacağı zararı göz önünde bulundurmalıdır.

Devamını Oku >>
Âdab
Necmeddin Irmak
Mar 26, 2024
Comments (0)

Sohbet Adabı—4 (Sorunlarımız)

Giriş

Günümüz Müslümanları olarak edebe dair yaşadığımız sorunların tabii bir yansıması, sohbete dair edebimizde de yaşamaktayız. Müslümanca bir sohbet ortamının oluşturulmasında, bu ortama iştirak etmede ve bu ortamdan istifade etmede gereken hassasiyeti sergilemekteyiz. Şüphesiz bu durumun pek çok sebebi bulunmaktadır. Biz burada bu sebeplerden bir kısmına değineceğiz.

Sohbet Ortamının Sıradanlaşması

Hz. Peygamber (as) ve onun yolunu izleyenler, oluşturdukları her sohbet ortamını, sahip oldukları en kıymetli hazinelerden bilirlerdi. Çünkü onlar bu ortamlar vesilesiyle kendilerini ihya ederlerdi. Bu ortamlarda bir araya gelir ve birbirlerine ülfet oluşturur ve sevgilerini arttırırlardı. Bu vesile ile bağlılıkları artardı. Onlar bu ortamları birer ilim meclisi olarak bilir ve bu meclislerde ilim ehli olurlardı; bilgilerini bu meclislerde test eder ve tashih ederlerdi. Bu meclislerde okunan her bir ayet, imanlarını arttırır; yapılan her bir zikir, kalplerini diri tutardı. Bildikleri basit bir şey dahi kendilerine hatırlatılsa, onu asla küçümsemezlerdi. Zira bilirlerdi ki, her bir hatırlatma, kendi dünyevî ve uhrevî maslahatları içindi.

Bizim sohbet ortamlarımız ise taşıması gereken misyonu yitirdiği için sıradanlaşmış ve bir ilim meclisi olma vasfını çoğunlukla kaybetmiştir. Sohbeti yapan kerdeşlerimzin durumlarını başka bir yazının konusu yapacağımız için burada sohbete iştirak eden kardeşlerimizin tavırları üzerinde duracağız. Çoğunlukla Müslümanlar, katıldıkları meclis veya eğitim programlarını –İslamî ilimlerden birinin ismi verilmeyip “sohbet” diye andıkları için– “ilim meclisi” olarak görmüyor ve basite alıyorlar. Bir de sohbeti yapan kişinin ilmî derinliği yoksa, sohbet ortamları daha da küçümsenir oluyor. Oysa kişi bilmeli ki, içerisinde Kur’an’dan ayetlerin zikredildiği ve Resulullah’ın sahih Sünnetinin konu edinildiği her meclis, aynı zamanda ilim meclisidir. Yeter ki sohbet ortamı her yönüyle istikamet üzere bir sohbet halkası olsun.

Sohbet ortamları niyet ve amel olarak  sıradanlaştırıldığında, iştirak etmek de sorun haline gelebiliyor. Geç gelmeler, gelmemeler, sohbetin ortasına terk etmeler, vb. ortamı sıradanlaştırıcı ve bereketi yok edici davranışlar, artık normal  kabul edilebiliyor.

Sohbete ihtiyaç duymamak da bu husustaki diğer bir sorunumuz. Kimi Müslümanlar edindikleri bilgileri yeterli görerek yahut “ben, bana yeterim” saikiyle sohbet ortamlarını zihin dünyasında sıradanlaştırarak sohbete iştirak etmekten kaçınıyor. Yahut İslamî çalışmalardaki konumundan kaynaklanan yanlış algılarla bu ortamlardan istiğna duygusu (gurur) ile uzak duruyor. Halbuki her Müslümanın mutlak surette her yönlü beslenmeye ihtiyacı vardır. Bazı Müslümanlar üzerine aldığı sorumluluk alanının sohbetten daha önemli olduğunu düşünerek –ki bu bazen doğru olmakla birlikte, esasen birbirini nakzeden hususlar değildir– iştirak etmiyor. Genel anlamda bütün bu durumlar şeytanın ve nefsin iğvasından başka bir şey değildir. Velev ki sohbetlerin içeriği çok iyi bildiği konular dahi olsa sohbetten uzak kalmak, beslenme kaynaklarından ve kanallarından uzak kalmaktır. Her gün yediğimiz yemekten ve içtiğimiz sudan bıkkınlık sebebiyle yemeyi ve içmeyi terk etmek, ölüm yahut hastalık sebebi olduğu gibi, kişinin iman ve amelen beslenmemesi de manen aynı tehlikeye kapı aralar.

Öğrendiklerimizle Amel Etme

Günümüzde Müslümanlar olarak en önemli problemimiz, öğrendiklerimizle amel etmede ortaya çıkmaktadır. Bütün eksikliklere rağmen pek çok sohbet ortamı hali hazırda hemen bütün Müslüman oluşumlar tarafından düzenlenmektedir. Öyle ki, neredeyse sohbet yapılmayan ne bir semt, ne  bir sokak, ne bir apartman ve ne de bir akşam kalmıştır. Buna rağmen toplumda hem ihsan derecesinde takva esaslı bir artış gözükmemekte, hem de tevhid merkezli İslam’a dönük bir dönüşüm yaşanmamaktadır. Bunca faaliyete rağmen bu olumsuz durumun en temel sebebi biz Müslümanların öğrendiklerimizle amel etmeyişimizdir.

Sahabe neslinin (Allah hepsinden razı olsun) en bariz vasfı, Hz. Peygamber’den (as) dinlediklerini anında amele dönüştürme çabaları idi. İman ve teslimiyetleri bunu zorunlu kılıyordu. Pazarlıklı bir imanla Hz. Peygamberin sohbetlerine katılıyor değillerdi. Bunun için sahabe, sohbet ehli olmuşlardı. Gereğince amel etmeyecekleri bir sohbeti dinlemekten kaçınırlardı. Daha doğru bir ifade ile; dinledikleri sohbeti gereğince amel etmemeyi, işlenebilecek en büyük günah gibi görürlerdi. İnen vahiyden amel edecekleri miktarı öğrenir ve sonra geri kalanı öğrenmeye çalışırlardı.

Çağımız her yönüyle konforizmi yaşıyor. Bundan biz Müslümanlar da fazlasıyla etkileniyoruz. Hele de zihin konforu en çok hoşlandığımız ve uyguladığımız boyutu… Kur’an ve Sünneti entelektüel endişelerin malzemesi haline getirmiş olan biz Müslümanların sohbet ehli olmada gereken temel vasfı kaçırmamız, kaçınılmaz oluyor: Gereğince amel. Sohbet ehli olma, esasen tam da bu endişe ile sohbete katılarak gerçekleştirilebilir.

Sohbet ortamlarımız, çok ve gereksiz söz söyleme, bilgiçlik taslama, edebiyat paralama, gereksiz tartışmalar ile salihlik vasfını kaybederse, gereğince amelin de önündeki en büyük engel olurlar.

Sohbeti-Sözü Başkası İçin Dinlemek

İnsanın en tehlikeli zafiyetlerinden birisi, kendi eksikliklerini görememesidir. Eğer kendinde bir eksiklik görür yahut bir hata tesbit eder veya bir zafiyetinin farkına varırsa —ki durum, çok az kişinin yapabildiği bir erdemliliktir– çoğunlukla buna bir gerekçe veya mazeret üreterek kendi durumunu doğrular.

Bu hâl, sohbet ortamlarında sözü başkası için dinlemek şeklinde karşılık bulur. Sohbette dile getirilen konuların, Müslümanları uyaran ayetler ve hadislerin, muhatabı sanki farklı kimselermiş gibi kulak verir. Halbuki kişi her bir ayetin ve her bir hadisin muhatabının sadece ve özellikle kendisi olduğu bilinci ve endişesiyle sohbete kulak kesilmelidir. Aksi halde kendi zafiyetlerini tespit edemeyecek ve kendini düzeltemeyecektir.

Sözü başkası için dinlemek demek, dile getirilen uyarıları, hataları, kusurları başkasının üzerinde aramak demektir. Mesela, infaka teşvik eden ve cimrilikten uzak durmayı öğütleyen bir sohbeti –bir başka kardeşinin manevî hastalığını göz önüne getirerek– kendisinde var olan cimrilik hastalığını teşhise engel olması gibi… □

(Önümüzdeki sayı “sorunlarımız” ile ilgili kısım devam edecektir inşaallah.)

İlim ve Sohbet Adabı İle İlgili Bazı Eserler:

– İmam Nevevî, Riyazu’s-Salihîn, “İlim Bahsi”, Sağlam Yay.

– İbn Esîr el-Cezerî, Kütüb-i Sitte, İlim Bahsi, Çağrı Yay.

– Ebu Talib el-Mekkî, Kutu’l-Kulub, “İlim Bahsi”, Semerkand Yay.

– İmam Gazzalî, İhyau Ulumi’d-Din, “İlim Bahsi”, Hikmet Neşriyat.

– İmam Maverdî, Edebü’d-Dünya ve’d-Din, “İlim Bahsi”, Çelik Yay.

– Burhanededin Zernucî, Ta’limul’-Müteaallim, Yasin Yay.

– Muhammed Kandehlevî, Hayatu’s-Sahabe, “İlim Bahsi”, Ravza Yay.

– Enes Uner, İlim Risalesi, Yasin Yay.

– Yusuf el-Karadavî, Hz. Peygamber ve İlim, Şule Yay.

– Abdulfettah Ebu Gudde, İlim Uğrunda Yaşanmış Hayat Hikayeleri, Nun Yay.

Devamını Oku >>
Necmeddin Irmak
Comments (0)
Eğitim
Necmeddin Irmak
Comments (0)
Âdab
Necmeddin Irmak
Comments (0)
Âdab