İmam Buhari’nin (r.a.) es-Sahih’inde yer alan ana başlıklardan biri de Kitabu’r-Rikak’tır. Hz. Peygamber’in (a.s.) sünnetine ve sözlerine gösterdiği rikkat münasebetiyle asırlardır ümmet içinde haklı bir konuma ve değere sahip olan İmam Buhari (r.a.), muhalled eseri es-Sahih’de rikkate dair müstakil bir bahis açarak bu hususta Resulullah’ın (a.s.) örnekliklerinden bir kaçını sunmuştur.
Bu bahiste yer alan hadisleri okuduğumuzda İmam Buhari’nin (r.a.) rikkati değerlendirirken sahip olduğu geniş perspektifi de görürüz. Anlaşılan odur ki Buhari (r.a.) sıhhatten boş vakite, zühtten ecele, biatten hilafete her alanda Müslümanın rikkat sahibi olması gerektiğini düşünüyor. Aynı zamanda Resulullah’ın (a.s.) da hayatın her boyutunda rikkate örneklik teşkil edecek uygulamaları bulunduğunu gösteriyor.
Esasen bu başlık haricinde Sahih’de yer alan diğer konularda da Rasulullah’ın (a.s.) rikkatini sergileyen onlarca hadisi görebiliriz. Lakin eserde rikkate dair müstakil bir bahsin olması Buhari’nin bu konuya verdiği kıymetin bir göstergesi olsa gerek.
Kitâbu’r-Rikâk, Buhârî’nin el-Câmiu’s-Sahîh’inin 81. kitabıdır. 53 bâb başlığı altında 171 hadis vardır. Bu bölümde yaklaşık otuzbeş sahabeden rivayette bulunmaktadır. Ancak biz Zebidi’nin es-Sahihe yaptığı muhtasarı Tecrid-i Sarih’i esas alarak bir değerlendirmede bulunacağız. Zebidi bu başlık altında yedi hadisi bizlere sunmaktadır.
Abdullâh b. Abbâs’tan (r.a.) rivâyete göre, Resulullah (a.s.) şöyle buyurmuştur: İnsanlardan çoğunun aldandığı (ve kıymetini takdîr edemediği) iki ni`met vardır: Vücud sıhhati, boş vakit.
Hz. Peygamber’in dikkatimizi çektiği bu iki değerin, ibadet, tâat, iyilik ve hayır yapmak için, diğer bir ifadeyle mücâhede için önemi ortadadır. Ne var ki insanın devam edip gideceğini sandığı, fakat günün birinde tükendiğini görerek aldandığını anlayacağı iki büyük nimet de yine sıhhat ve boş vakittir. Sıhhat ve boş vakit, mücâhede yolunda değerlendirildiği ölçüde kazanılmış olur. Aksi halde bütünüyle kaybedilmiş demektir. Bu iki nimeti Allah’ın rızasını elde etmek için kullanmakta dikkatli ve titiz olmak, mücâhedeyi kazanmak için ilk ve temel şarttır. Rikkat ehli bir Müslümanın sıhhatine ve vaktine değer vermeden bu vasfı elde edip koruyamayacağını bilmesi gerekir.
Abdullâh b. Ömer’den (r.a.) şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resulullah Salla`llahu aleyhi ve sellem iki omuzumu tuttu da: “Ey İbn-i Ömer! Sen dünyada (Vatan-cüdâ) bir garîb gibi yâhut geçici bir yolcu gibi ol!” buyurdu. (Bu hadîsin râvîlerinden Leys der ki:) İbn-i Ömer (kendisi de bana) şöyle derdi: (Ey Leys!) akşama erişince sabâhı gözleme, sabâha erişince de akşamı bekleme. Sıhhat ve âfiyet zamanından bir kısmını hastalık zamanın için tahsîs et, hayatından bir kısmını da ölümün için ayır!
Dünya ve içindekilerine ilgi duymak ve dünya hayatının aldatıcılığına teslim olmak insanın kalbini katılaştıran en önemli nedendir. Rikkat sahibi bir Müslümanın bunun karşısında sergileyeceği doğru tavır, ahireti tercih eden ve yüzü ahirete dönük bir hayatı yaşama çabasıdır. Kuranda geçiciliğine ve bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğuna vurgu yapılan dünya hayatına karşı direnmenin yolu zühd üzere bir hayatı tercih etmekten geçer. Bu durum kişide ölüm ve ahiret hayatı için daha duyarlı bir halin ve kalbin oluşmasına vesile olur.
Abdullâh b. Mes`ûd ‘dan (r.a.) şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem (toprak ve kum üzerine değnekle zâviyeleri müsâvî) bir murabbâ` resmetti, sonra, (mebdei) murabbâ`ın ortasında olarak murabbâ` hâricine uzanan bir hat resmeyledi. Sonra bu hattın ortasından itibaren bu ortadaki hatta istinâd eden birtakım küçük hatlar resmetti. Sonra Resûl-i Ekrem (bu resimleri ta`rîf ederek:) Şu (murabbâ`ın ortasındaki uzun) hat insandır. Şu (murabbâ`) da ecelidir, her tarafından onu ihâta etmiştir. Şu murabbâ` dışında uzanan hat da insanın emelidir. Şu ufak çizgiler de insana ârız olan âfetler ve musîbetlerdir. İmdi insana şu âfet (oku) şaşırır (da dokunmazsa), öbür âfet oku isâbet eder. O da şaşırırsa en sonu ecel (denilen mevt-i tabî`î) yakalar.
Enes b. Mâlik’den (r.a.) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Bir kere Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem birtakım hatlar resmederek şöyle buyurdu: İşte şu çizgi insan (ın umduğu emeli) dir. Şu çizgi de ecelidir. (Şu küçük çizgiler de âfetlerdir) insan şu uzaktaki emelini beklerken kendisine en yakın olan (ve kendisini ihâta eden) ecel ansızın geliverir.
Hz. Peygamber’in (a.s.), içinde yaşadığımız hayatın mahiyetini anlatan bu veciz tarifi bize insanın ecel karşısındaki durumunu gösteriyor. İnsan ne kadar uzun emellere sahip olsa da kendisini çepeçevre kuşatan ecel çizgisinden öteye geçemez. Rikkat sahibi Müslüman, boş emeller, bitip tükenmek bilmeyen arzular ve kuru temennilerin peşinden koşup durmaz. Zihnini ve kalbini bu boş şeylerle meşgul etmez. Başına gelen bela ve musibetlerin kendisi için gelip geçici bir imtihan vesilesi olduğunu bilir.
Abdullâh b. Ömer’den (r.a.) şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Biz Resulullah Salla`llahu aleyhi ve sellem`e emirlerini dinlemek ve itâ`at etmek üzere bî`at ederdik de Resûl-i Ekrem bize (şefkat ederek): Gücünüz yettiği kadar, buyururdu.
Kendisi bir rikkat timsali olan Hz. Peygamber (a.s.), ibadet ve taate olan düşkünlüğüne rağmen çevresini bu hususta zora sokmaz ve onlara kulluğu kolaylaştıracak bir yaklaşım sergilerdi. İnsanın daha muttaki olmak için sınırları nasıl zorlayacağını çok iyi bilen Resulullah (a.s.), ashabına ve ümmetine, bu çıkmaz sokağa girmemeleri için uyarılarda bulunmuş ve onlara olan düşkünlüğünü bir rikkat örneği olarak göstermiştir.
Abdullâh b. Ömer’den (r.a.) şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Babam) Ömer (vurulup vaz`iyyeti ağırlaşınca dostları tarafından) yerine bir halîfe ta`yîn etmez misin? Diye sorulmuştu. Ömer: “Eğer yerime halîfe ta`yîn edersem (aykırı bir iş yapmış olmam.) Çünkü benden hayırlı olan Ebû Bekir, yerine halîfe ta`yîn etti. Eğer ta`yîn etmez bırakırsam şüphesiz benden hayırlı olan Resulullah Salla`llahu aleyhi ve sellem de (mu`ayyen bir zâtı tasrîh etmeyip) bırakmıştır.” dedi.
Hz. Ömer’in (r.a.) ince düşünceliliğinin örnekliğini gösteren hadis, ümmetin bu önemli işine dair hassasiyetini ölüm anında dahi korumaya çalıştığını ortaya koyuyor. Zira Ömer (r.a.), ümmetin sorumluluğunun ağırlığını hayatta iken taşımanın yanında birde öldükten sonra yerine atayacağı kişinin sorumluluğunu da taşımanın zorluğunu biliyordu. Bu rikkat onu farklı bir yönteme götürdü. Ömer (r.a.), ümmetin sorumluluğunu üzerine alan kişilerin konumları gereği daha fazla rikkat sahibi olmaları gerektiğini bütün yönetimi boyunca da uygulamalarıyla göstermişti.
Câbir b. Semure’den (r.a.) Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem`in: (Bir devirde) on iki Emîr bulunacaktır. (O zamâna kadar İslâm azîz olacaktır) buyurduğunu işittim, demiştir. Yine Câbir: Ancak Peygamber`in söylediği bir kelimeyi işitmemiştim. Onu da babam (Semure): “Resulullah: -Bunların hepsi Kureyş`tendir” buyurdu, diye rivâyet etti.
Bu hadisin rikkat ile ilgisini kurmakta güçlük vardır. İmam Buhari’nin bu hadisi burada ele almasının sebebi çok açık değildir. Ancak Tabiin âlimlerinden İbn-i Ebi Süfre, hadisten maksadın Müslümanların arasında meydana gelecek bölünmelere karşı Resulullah’ın (s.a.) ümmeti uyarması olabileceğini belirtmiş ve Müslümanların bu hususta dikkat ve rikkat sahibi olmaları gerektiğini ifade etmiştir.