Giriş
“Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasulünün önüne geçmeyin, Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah her şeyi işiten ve bilendir.”(1)
Kur’an, biz Müslümanlara Müslümanca bir hayatın olmazsa olmaz şartı olarak Allah ve Rasulüne karşı haddimizi bilmek olduğunu öğretir. Ayrıca bu haddini bilme durumu imanın da bir gereğidir; sadece ahlaki-vicdani bir olgu olmayıp hayatın her noktasında kendini gösteren, tamamen ameli değer ifade eden bir karaktere sahiptir.
“Allah ve Rasülü bir işe hükmettiğinde hiçbir mü’min erkek ve kadına o işleri hakkında seçme özgürlüğü yoktur. Kim ki Allah’a ve Rasulüne isyan ederse apaçık bir sapkınlığa düşmüştür.”(2)
İnsanı başıboş bir halde bırakmayan Allah, ‘hak’ üzere bir hayatı şekillendirmek için bizleri sorumlu kılmıştır. Sorumluluğumuzun niteliğini ve nasıllığını gönderdiği vahiyle de belirsizlikten çıkarmıştır.
Kur’an’ın Bağlayıcılığı
“Allah ve Rasülü bir işe hükmettiğinde hiçbir mü’min erkek ve kadına o işleri hakkında seçme özgürlüğü yoktur. Kim ki Allah’a ve Rasulüne isyan ederse apaçık bir sapkınlığa düşmüştür.”
Biz Allah’ın kelamı olarak kabul ettiğimiz Kur’an’ın her ayetinin, her emrinin bizi kayıtsız ve şartsız bağladığına iman ederiz. Bu hususta hiçbir şüphe ve tereddüdü, hiçbir duraksamayı kabul etmeyiz. Kur’an’a imanın da bundan başka bir şey olmadığını biliriz. Bu durum hem Kur’an’ın nazil olduğu dönemdeki muhataplarınca, hem de onlardan sonra gelen bütün Müslümanlarca böyle bilinmiş ve tasdik edilmiştir.
Ayrıca Kur’an’ın kendisi de kendisi ile iman bağı kuran herkesten bu şekilde bir yaklaşım beklemiş ve istemiştir. Kendisine pazarlıklı bir imanı reddetmiş, kitabın bir kısmını alıp bir kısmını arkasına atanları tehdit etmiştir.(3)
Kur’an bütün insanları kendisinin ‘hak’ olduğunu kabule davet etmiş(4), ancak onları bu kabul ve tasdikte özgür bırakmıştır.(5) Ancak bir kere de tasdik etti mi, artık kendi heva ve hevesine uymayı terk edip Kitap’a tabi olmasını zorunlu kılmıştır. Binaenaleyh Kur’an’ın teklifi/hükümleri kendine ağır gelen kimse, nerede ve ne zaman yaşarsa yaşasın, Kur’an’ın ahkâmını kendine yahut zamanına uydurmak için uğraşmak yerine; kendini Kur’an’dan dolayısıyla imandan kayıtsız kılmamayı esas almalıdır.
Pazarlıklı bir imanın ve heva ü heveslerine uygun bir kitabın arzusu içinde bulunan hasta ruhlu kimselerin durumunu Kur’an şöyle dillendirir:
“Andolsun biz (bilmediklerinizi size) açık seçik bildiren ayetler indirdik. Allah, dilediğini doğru yola iletir. (Bazı insanlar:) “Allah’a ve Peygamber’e inandık ve itaat ettik” diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir. Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Peygamber’e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler. Ama eğer (Allah ve Resulünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona boyun eğip gelirler. Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe içinde midirler yahut Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resulüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak “İşittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Her kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’a saygı duyar ve O’ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir.” (6)
Kur’an’ın Evrenselliği
Kur’an, Allah’ın insanlığa gönderdiği son kitaptır. Dolayısıyla hem mekan ve hem de zaman itibarıyla evrensel bir niteliğe sahiptir. (7)
Söz konusu evrensellik, kendine has yapısı yani akide, amel, ahlak, hukuk v.s. özellikleri ile gerçekleşen bir evrenselliktir. Diğer bir deyişle Kur’an ‘tarihsellik’ olgusuyla sadece bir döneme hapsedilemez. Zira öncelikle O Allah’ın kelamıdır. Herhangi tarihi bir şahsiyetin sözü gibi değildir. Ayrıca İslam’ın temel kaynağıdır. İslam da kendini kıyamete kadar geçerli mükemmel bir din/tek din olarak ortaya koyar.(8) Müslümanlar da bunun böyle olduğuna iman ederler.
Ve yine Kur’an ‘tarih üstücülük’ yaklaşımıyla rölatif-göreceli, her zeminde ve her zamanda yeni anlamlar kazanacak (!) bir yapıya sahip değildir. Zira ‘tarih üstücülük’ Kur’an’ı nazil olduğu ortamdan/bağlamından kopararak güya her döneme ait bir olguya dönüştürme iddiasını taşırken, esasen Kur’an’ı görecelilik yokluğuna hapsetmektedir.
Her iki yaklaşım tarzı da yani tarihselcilik de, tarih üstücülük de modern paradigmanın ürettiği iki yöntemdir. Gerçekte moderniz-min kabul ettiği tek hakikat, hiçbir hakikatin olmadığıdır.(9)
Kıyamete Kadar Yasama Kaynağı Olarak Kur’an (10)
Gerek evrensellik vasfını ve gerekse bağlayıcılığını göz önünde bulundurduğumuzda karşımıza Kur’an’ın hayat içerisinde ifa ettiği misyonu buluruz. Bu misyon; imanından ahlakına, bilgisinden kültürüne, sosyal yapısından hukuki yapısına kadar kendine has/örnek, vasat, hayırlı ve tüm insanlığa şahit bir Müslüman toplum inşa etmektir.
Dolayısıyla Müslüman bir toplumun hukuki yapısının da inşasında Kur’an, esası/kaynağı teşkil eder. Ayrıca bunun bir irade ve tercih konusu olmayıp imanın ve teslimiyetin kaçınılmaz ve zorunlu sonucu olduğunu vurgular.(11)
Modern çağın hemen bütün kutsalları nefyeden ve yerine kendi değerlerini ikame eden, bunu yaparken de bu durumun çağın ve insanlığın gösterdiği gelişmenin kaçınılmaz bir sonucuymuş gibi lanse eden dayatmacı yapısına karşı biz Müslümanlar, hangi zaman ve zemin olursa olsun Kur’an’ın temel kaynak olduğu ve ondan neşret eden şeraitin de insanlığın tek kurtuluş umudu olduğu hakikatini tüm gücümüzle ve cesaretimizle haykırmamız gerekir.
Yine Allah’ı hayattan dışlayan ve O’nu sadece ve sadece ahlakiliğin hem de modern ahlakiliğin kaynağı olarak gören ve LA İLAHE İLLALLAH yerine ‘insan-ilah’ sapkınlığını koymaya kalkışan modern çağın bu ahlaksız teklifine Allah’a iman eden Müslümanlar olarak biz O’nun hayatın her alanının ve her anının yegane belirleyicisi olduğunu tek hak ‘İlahın’ Allah olduğunu hiçbir tereddüde ve hiçbir boşluğa mahal vermeyecek şekilde açıkça ortaya koymalıyız.
Öte yandan modernizmin zebunu olmuş ve şahsiyetlerini yitirmiş, zihinlerini de teslim etmiş bir takım ‘bizden’ tiplerin modernizme karşı aşağılık kompleksi ile ve Müslümanlara tepeden bakan aşağılayıcı kompleksine karşı da uyanık olmalıyız.
Sonuç
Kısaca Müslüman Kardeşlerin temel anlayışlarından olan ‘DÜSTURUNA KUR’AN/ANAYASAMIZ KUR’ÂN’ gerçeği biz Müslümanlara göre tüm çağlar için geçerli tek gerçekliktir.
İstifade edilen eserler:
· Şatıbi, Muvafakat İz Yayıncılık
· M. Gazali Kur’anı Anlama Yöntem Şule Yayınları
· F. Zülaloğlu Temel Kaynağımız Kur’an Ekin Yayınları
· Z. Şaban İslam Hukuk İlminin Esasları T.D.V. Yayınları
· J.J.G. Jansen Kur’ana Yaklaşımlar Fecir Yayınevi
· Hamit Ebu Zeyd İlahi Hitabın Tabiatı Kitabiyat
· Karl Popper Tarihselciliğin Sefaleti İnsan Yayınları
Dipnotlar
1. 49 Hucurat, 1
2. 33 Ahzap 36
3. 2 Bakara 85, 4 Nisa 150
4. 4 Nisa 174, 14 İbrahim 1
5. 76 İnsan 3
6. 24 Nur 46-52
7. 34 Sebe 38, 25 Furkan 1, 7 Araf 158, 2 Bakara 143, 6 En’am 92
8. 5 Maide 3, 3 Al-i İmran 19
9. Bu iki yaklaşım tarzını Kur’an ile ilişkisini görmek için bkz. Temel Kaynağımız Kur’an, Fevzi Zülaloğlu – Ekin yayınları
10. Kur’anın yasama kaynağı olduğu hakikatini ilmen ortaya koymak bu şekildeki bir kısa çalışmanın harcı olmadığı malumdur. Kaldı ki biz Müslümanların 14 asırlık ilmi birikimleri bu hakikati sayısız miktarda ortay koymuştur. Özellikle hiçbir topluma nasip olmayan hukuki çalışmalar İslam ümmetinin bu husustaki imkân ve birikimlerinin açık delilidir.
11. Gerek Kur’an ve gerekse sahih Sünnet bu hakikati dillendiren delillerle doludur.